Bugünlerde televizyonda normal kanal izlemediğimi fark ettim. Sürekli 1989-2002 yılları arasında kesintisiz 15 sezon yayınlanmış Bizimkiler dizisini izliyorum. Haberleri merak etmiyorum,gündem hep aynı. İnsanların cebine giren para belli, giderler belli. Koronavirüs yayılmaya devam ediyor. Çember daralıyor. Yerli dizilerde kadına şiddet, erkeğin eşini aldatması,çocuk sömürgesi meşrulaştırılıyor. Yabancı dizilerden tat alamıyorum. Müzik deseniz, yeni nesil müzikler bana hitap etmiyor. Boş vaktimde sürekli Bizimkiler dizisini açıyorum. Eski günleri anımsattığından belki, belki de izlerken günümüz dertlerinden hastalıklarından ve sıkıntılarından sıyrılıp o günlere dönmek hoşuma gidiyor.
Biliyor musunuz o zamanlarla bugünleri kıyasladığımda gerçekten de o günlerin hiç kıymetini bilememişiz diyorum.
Radyasyon, küresel ısınma, betonlaşma,gıdada hile,trafik,çarpık kentleşme,GDO’lu gıda.... O günler de bunlar bugün geldiği seviyeden çok uzak.
Eleştireceğim tek noktası herkesin birbirinin yüzüne gülüp arkasından konuşması. Ama ne aldatma, ne küfür, ne kavga... Bunlar yok bu dizide. Aslında Bizimkiler dizisi pazar akşamlarının huzuru demek. Ailecek birlikte geçirilen keyifli vakitler.
Hasretini çektiğimiz huzur...
Sarhoş Cemil Bey’in pencere muhabbetleri, yönetici Sabri Bey’in herkesin yüzüne gülüp herkesin de ardından söylenmesi, Şükrü Bey ve ailesinin klasik müzik eşliğinde kahvaltı sohbetleri,Katil Yavuz Bey ve yardımcısı TakTak Sedat’ın kavgaları,herkesin birbirinden bu kadar farklıyken aynı apartmanda birbirinin hatasını kusurunu kabullenip yaşaması... Bugün mümkün değil bu düzende bir yaşam. Çünkü artık insanların birbirine tahammülü kalmadı. Yolda yürürken birbirine giriyor insanlar. Komşuluk günümüzde bitmiş vaziyette. O günleri özleyenler ancak o eski dizilerde filmlerde avunur oldu. Zaten bu gidişle o günleri her geçen gün daha çok özleyeceğiz gibi görünüyor. İyi ki zamanında bu diziler çekilmiş, iyi ki bu ülkede bir zamanlar güzel şeyler olmuş.
|